Archive for Şubat 2015
İş Yerinde Zorbalıkla Mücadele
Aşağılama ve zorbalık iş yeri içinde ve dışında yıllarca
mücadele edilen önemli bir konu olmuştur. Peki bu konuda İK bölümü nasıl bir rol
almalıdır?
Konuyla ilgili Tyler Clementi Derneğinin yapmış olduğu bir anket(1) var, buradan bazı rakamlara ulaşabiliriz;
-Katılımcıların
neredeyse %50’si iş yerlerinde bir zorbalık tecrübesi yaşamış veya şahit
olmuştur.
- Cevap verenlerden zorbalığa maruz kalanların %75’i
Hispanikler %74 Amerikalı Siyahilerdir.
-Zorbalık ayrıca “bana
dokunmayan yılan bin yaşaşın” mottosuyla yaklaşılan bir olay olarak da
görülmektedir, %64 oranındaki katılımcıların cevaplarına bakarsak.
Peki şirketler ne yapmalı?
Zorbalık neye benzer?
Aslında iş yerlerinde zorbalığı çözümlemek her zaman kolay
olmayabilir. Bir çok zorbalık ve aşağılama şakalaşma ve muziplik pratiklerini içinde
barındırır. Bu yüzden tüm bu muzipliklerin zorbalık olarak adlandırılması ise
ayrı bir sorunsaldır. Peki nasıl anlarız?
Muziplik karşılıklı değilse; yani şaka yapılan kişi aynı
şekilde karşılık vermiyorsa.
Hedef varsa; sadece bazı çalışanlar buna maruz kalıyorsa.
Peki saldırgan kişi ile nasıl baş edilir?
Christine Comaford’un Forbes dergisinde ortaya koyduğu altı adımlı-plan(2) sayesinde yöneticiler bu zorbalık olaylarıyla daha kolay bir şekilde mücadele edebiliyor.
Bir sahne düzenleyin. Yöneticiler bu sahnenin neden
kurulduğunu ve sonucunda ne kazanmak istediklerini açıklamalıdırlar.
Gözlemlenebilir davranışları sergileyin.Burada önemli olan
yöneticinin yanlış olan davranışın veya sözün doğru bir şekilde tarif
edilmesini sağlamasıdır.
Etkiyi tasvir edin. Zorba kişiler genellikle yaptıklarının
çalışanlar ve şirket üzerinde nasıl bir etki bıraktığını anlamazlar
Zorbalık yapan çalışanın sizinle anlaştığından emin olun.
Kişi problemi görüp artık bırakması gerektiği hakkında bilgi sahibi oldu mu ?
Bir plan yapın.
Haftada bir yöneticinin çalışan ile toplanıp ilerlemesi hakkında
kontrollerde bulunabileceği 30 gün veya 60 günlük bir zaman dili belirleyin. Bu
aşamada yöneticinin hangi davranışların durdurulması gerektiği konusunda kesin olması
gerekir. Ayrıca yönetici çalışana eğer davranışlarını değiştirmezse nelerin
olabileceğini de anlatmalıdır.
Aynı gemide olduğunuza emin olun. Zorba kişi her şeyi anlamış
mı? Yönetici ayrıca kişiye onun bunun üstesinden gelmesini istediklerini ve onunla çalışmaya devam etmek istediklerini
belirtmelidir. Bu kişiyi daha fazla motive edecektir.
Daha İleriye gitmek için ne yapmalı?
Biraz önceki planı başarılı bir şekilde tamamladıysanız tebrik ederiz, büyük olasılıkla üstesinden gelmişsinizdir zorbalığın. Peki bundan sonra ne yapmak gerekiyor? Aynı adımları tekrarlamamak için önlemleri daha önce almak gerekiyor. Jon Hyman bu konuda ilk adımı(3); zorbalığın yasa dışı olduğunu belirtin diyerek atıyor. İş yeri kurallarını belirlerken zorbalığa ve saldırıya karşı bir madde mutlaka ekleyin. Çalışanlara zorbalık ve aşağılamaya kesinlikle izin vermeyeceğinizi, bu gibi durumlarla karşı karşıya kalanların bu olayları nasıl rapor etmeleri gerektiğini anlatın. Eğer iş yerinde konuyla ilgili bir vaka yaşanmışsa bunu hemen araştırmaya koyulun. Araştırma sonucunda aynı olayın bir daha tekrarlanmayacağı konusunda kesin adımlar atın.
Kaynakça:
1http://www.tylerclementi.org/national_bullying_poll_results_revealed?utm_campaign=poll1&utm_medium=email&utm_source=tylerclementi
2-http://www.forbes.com/sites/christinecomaford/2014/03/12/bust-workplace-bullies-and-clear-conflict-in-3-essential-steps/
3-http://www.ohioemployerlawblog.com/2014/04/if-you-dont-want-anti-bullying.html#.U0aolVVdWSo
4-http://blog.ogletreedeakins.com/how-to-prevent-workplace-bullying-an-interview-with-dennis-a-davis-ph-d/
5-http://www.hrmorning.com/
1http://www.tylerclementi.org/national_bullying_poll_results_revealed?utm_campaign=poll1&utm_medium=email&utm_source=tylerclementi
2-http://www.forbes.com/sites/christinecomaford/2014/03/12/bust-workplace-bullies-and-clear-conflict-in-3-essential-steps/
3-http://www.ohioemployerlawblog.com/2014/04/if-you-dont-want-anti-bullying.html#.U0aolVVdWSo
4-http://blog.ogletreedeakins.com/how-to-prevent-workplace-bullying-an-interview-with-dennis-a-davis-ph-d/
5-http://www.hrmorning.com/
İlişki Yönetimi
Sevgililer Günü birçok çalışanın ajandasında en az bir
toplantı kadar önemli bir yere sahiptir. Buradan yola çıkarak iş yerindeki
gönül ilişkileri üzerine hrmorning.com sitesinde okuduğum bir makaleyi çevirip
yayınlamak istedim.
Öncelikle bazı rakamlar verelim;
Vault.com’un yaptığı araştırmalara göre ankete katılanların
%59’u ofis ortamında duygusal birşeyler yaşadıklarını belirtmişler, bu
kimisinde bir gecelik ilişki, kimisinde sıradan bir ilişki kimisinde de uzun
dönemli bir bağlık olmuş hatta bunun da üzerine çıkıp evlenenler de var.
CarreerBuilder’ın yaptığı araştırmaya göre; ankete katılan
çalışanların %38’i iş arkadaşıyla bir birliktelik yaşamış. %17 ise en az iki
defa olduğunu belirtmiş. %31 ise evliliğini ofis aşkı yüzünden sona erdirmiş.
Kalp ne ister
Şu nokta çok açıktır ki, restauranttan borsa bankerine kadar
bir çok işletme alanında aşk havası solunuyor.
Peki şirketler bu ilişkileri önlemek adına ne yapabilirler?
Tabii bazılarınız bu neden önlemeli ki ? diye soruyor olabilir. Yukarıda da
bahsettiğimiz gibi bir çok kişi eşinden bile boşanmış bu aşklar yüzünden.
Şirketler ne yaparsa yapsın, bu ilişkilerin önüne geçmeleri
kolay olmuyor. İnsanlar ne kadar beraber vakit geçirirlerse aralarında romantik
bir hadise meydana gelmesi de o kadar olası oluyor. Çalışanların birbirleriyle
aralarına bariyer çekmek de işe yaramıyor. Günümüzde bir çok işletme de bu
ilişkilerin önüne geçebilmek için planlar ve prensipler geliştirmiş durumdalar*.
Şüphesiz ki çalışanlar arasında oluşan bu gönül bağı
umulmadık sonuçlara sebep olabiliyor. Eğer ilişki limoni giderse cinsel
saldırı, intikam ve düşmanca bir çalışma ortamı yaratıyor ki, işverenin hiç
hoşlanmayacağı en önemli noktadır burası. Bunun dışında çalışanlar
birbirleriyle daha fazla vakit geçirip çalışma ortamında diğerleriyle
kutuplaşabiliyorlar. İlişkiler de herşey yolunda gitse bile, bazen adam
kayırmacılık bile çıka biliyor bu ilişki sonunda. Nasıl mı ?
Ast/Üst ilişkisi
Patron veya müdür ile kendisine rapor veren bir çalışanın
ilişkisi örneği hepimizin aklına gelmiştir. Bu çift ifşa oldukları andan
itibaren,yöneticinin her hareketi diğer çalışanlar nazarında şüpheyl
karşılanacaktır. Yönetici diğer çalışanların gözünde resmiyetini bir nebzede
olsa kaybedecektir. Bazılarını ilişkide bulunduğu kişiyle ters düşme anında
işten kovulma korkusu saracaktır. Bu da doğal olarak verimi ve organizasyonu
etkileyecektir.
İşletmelerin bu çiftleri cezalandırmaları kesinlikle sonuç
vermeyen bir uygulamadır. Denemeyiniz. Bu ilişkileri kurumdan uzak tutmanın en
yolu ast/üst rütbelerine sahip bu çiftin durumu hemen bir üst yönetime
anlatmalarını sağlamak olabilir. Bunun sonucunda da çift farklı departmanlarda
transfer edilir, böylelikle potansiyel adam kayımacılık ve özel ilgi
suçlamaları bertaraf edilir.
Çalışanlar arasında yaşanabilecek böyle bir durum hiç bir
yönetici tarafından tasvip edilmez ve yönetici bu zorlukla uğraşmak da istemez.
Bu yöneticiler için karar verirken oldukça kaygan bir zeminde olduklarını sürekli
hatırlarlar. Ama sonuçta kaçabilecekleri bir yer yoktur ve yüzleşmek
zorundadırlar. Çalışanlarla bir görüşme gerçekleştirip, onlara yaşadıkları
ilişkiye saygı duyduğunu, ama her ikisinden de diğer çalışanlarla iş birliği ve
verimlilik üzerine olan beklentilerinin değişmediğini onlara anlatması gerekir.
Uyanık olun
Herşeyden önce bu ilişkinin taraflar arasında ortak alınmış bir karar sonucunda
ortaya çıktığı konusunda emin olun. İK
yöneticisi bu durumu yakından takip etmelidir, çünkü bazen işini kaybetmemek
için çalışanın yöneticinin kendisine karşı beslediği duygulara işini kaybetme
korkusuyla sessiz kaldığı bilinmektedir. Böyle bir durum varsa şirketin mutlaka
ve mutlaka cinsel saldırı soruşturması yapması gerekir.
Kaynakça
* http://www.employmentlawalliance.com/articles/pressreleases/ela-employer-pulse-office-relationships-2-5-15
-http://www.vault.com/blog/workplace-issues/2015-office-romance-survey-results
-http://www.vault.com/blog/workplace-issues/2015-office-romance-survey-results
-http://www.hrmorning.com/workplace-romance/
Öğrenme/Eğitim
İşe alımdan sonra öğrenme aşaması
başlar. Aslında en önemli aşamalardan bir tanesidir bu aşama. Öğrenme iş hayatı
için İki şekilde sağlanır; birisi okulda
yani teoride öğrenmek yani bir diğeri ise işte yani pratikte öğrenmektir. Her
ikisinin de kendisine göre avantajları vardır.
Teknolojiler sürekli yenileniyor,
bunun yanında piyasalar da değişiyor ve kendisini yeniliyor. İşletmelerin bu
değişikliklere sessiz kalmaması, gelişen teknolojiye mutlaka ayak uydurarak
yenilenmesi gerekiyor. Öğrenme durduğu anda şirket yerinde sayıklıyor demektir
ve personel ve kurumun başarısızlığı burada kesindir.
Günümüzde öğrenme yirmi yıl
öncesine oranla çok daha kolaylaştı. Cebimizdeki akıllı telefonlar sayesinde
ihtiyaç duyduğumuz bilgiyi anında araştırıp, öğrenebiliyoruz. Öğrenmek ile
uygulamak arasındaki ince çizgi ise hala varlığını koruyor. Her şey bir şekilde
öğrenilebiliyor, ama onu hayata geçirmek tamamen farklı bir şey. Bilgiyi
eğitimlerle öğreniriz ve öğrendiğimiz bilgiyi de uygularız. Yani uygulama
öğrenmenin en önemli basamaklarından birisidir. Yetenek ise bunların dışından daha farklı bir
konudur; birlikte doğupumuz potansiyeldir. Yani bir şey üzerinde oldukça
başarılı olma potansiyelidir. Tabii ki bu başarının yakalanabilmesi için
yeteneğin mutlaka keşfedilmesi lazımdır. Eğer bir şey büyük bir haz ile
yapılıyorsa burada yetenekten bahsedilebilir. Çünkü yeteneği ortaya çıkaran da
ısrarlı bir şekilde bunları uygulamaya dökmektir.
Eğitim
Bazı şirketlerin kendi bünyesinde
barındırdığı Eğitim Departmanları mevcuttur. Peki bu departmanlar ne yaparlar?
Dil, proje, iletişim, yönetim, zaman yönetimi, satış teknikleri vb gibi birçok konu
üzerinde eğitimler verirler. Birçok orta ölçekli şirkette maalesef bu eğitimler
olmaz, bunun yanında bir çok büyük ölçekli şirkette bu eğitimleri dışarıdan
alırlar.
Eğitimler de kendi aralarında talebe
yönelik eğitimler ve zorunlu
eğitimler olarak ikiye ayrılır. Talebe yönelik olan eğitimler, özel
eğitimlerdir ve İK biriminden talep edilebilir. Örneğin; satış takımının
kendisini geliştirmesi adına İK departmanından, kendileri için uygun, satış
hakkında bir eğitim düzenlemelerini talep edebilirler. Diğer tarafta ise
herkesin katılması gereken zorunlu eğitimler vardır. Özellikle yeni
başlayanlara ve terfi edenlere bu eğitimler verilir. Diğerinden farkı, bu
eğitim türü talep edilmez ve katılmak zorunludur. Ayrıca şirkette meydana gelen
strateji değişikliklerini çalışanlara kabul ettirmek için de eğitimler verilir.
Çalışanlar istediği için değil yine zorunlu olduğu için bu eğitimlere
katılırlar.
Kurumda çalışmaya yeni başlamış
adaylar için verilen eğitimlere onboarding eğitimleri de denilir. Bu
eğitimlerde yeni başlayan çalışana kurum hakkında bilgiler verilir, çalışma
biçimi gösterilir, çalışma arkadaşlarıyla tanıştırılır, kurumun kültürü
öğretilir. Bu eğitimler sayesinde yeni çalışandan ilk haftalarda bile yüksek
oranda verim elde edebiliriz. Bu yüzden bazı şirketler onboarding programını
uygular, ayrıca çalışan için de olumludur; kurum hakkında somut düşüncelere
sahip olur ve kendisini güvende hisseder.
Eğitim gelişimi
Her şeyde olduğu gibi bir eğitime
de başlamadan önce mutlaka bir analiz yapmak gerekir ki bu analiz sonucunda
ihtiyacın ne olduğu belirlensin, bu ihtiyacı gidermek için nasıl bir yol inşa
edilmeli ona karar verelim.
İhtiyaç analizi de bu noktada
başlangıç adımıdır. İhtiyaçları belirlemek için çeşitli yollar vardır, örneğin;
günlük yazmak bunların en başında gelenlerdendir, işe yeni başlayan kişi, ilk
gün karşılaştıkları durumlarla ilgili yazılar yazabilir. Yeni işe alınmış
kişilerle grup yada bireysel görüşmeler yine bu ihtiyaçları belirlemek için yapılan
diğer analizlerdendir. Ayrıca kişinin kendi kendini değerlendirebileceği
testlerle de bu ihtiyaçlar belirlenebilir. İhtiyaçlar belirlendikten sonra, “bunu nasıl yapacağız?” sorusu ortaya
çıkar.
Bir eğitim aktivitesi yaptığımızda bu neleri içerir? Neden ibarettir? Geleneksel
anlayışa göre bir eğitimci vardır ve eğitim almak isteyenleri eğitir. Ama bunun
bir çok yolu vardır.
Eğitim Yaklaşımları
İşletmelerde eğitim konusunda 3
ayrı yaklaşım vardır; İş Öncesi( Eğitim,
staj, işe alma eğitimi,) İşte Eğitim(
Koçluk ve Mentorlük), İş Sonrası(
Emeklilik). Bu eğitimlerin her biri farklı ihtiyaçlara cevap verdikleri için
birbirleri arasında keskin bir ayrım yapmak güç olsa da, işte verilen eğitim
aslında en iyi olanıdır, çünkü hem öğrenip hem uygulama şansı vardır öğrenenin.
İşte verilen eğitim; tamamen işle ilgilidir, yani yaptığımız işi kapsar. Eğitim
tesisi, seyahate ve eğitimciye ihtiyaç yoktur. Arkadaş, şef, müdür gibi iş
arkadaşlarından öğrenilebilir. Öğrendiklerini hemen işe dökebilme şansı vardır,
eğitim alan kişinin. Ayrıca yaptıkları hakkında anında geri bildirim alabilir,
öğrendiğiniz şeylerin işinizle ilgili olması sebebiyle gayet hızlı bir öğrenme
aktivitesi gerçekleştirilir.
İş dışında öğrenme de ise bir
eğitmen vardır, eğitim alacağınız kişi arkadaş ve patronunuz değildir. Daha çok
teori üzerine eğitimler gerçekleşir ve bilgi alırsınız. Örneğin; satış üzerine
2 gün bir otelde eğitim alabilirsiniz. Sınıflar vardır, hatta bazı kurumlar
tamamen profesyonel bir eğitim ortamı sunarlar. IBM’in bu konseptte hazırlanmış bazı eğitim noktaları vardır, çünkü
çalışanların o eğitimi alırken tamamen o eğitime odaklanmalarını isterler. Bu
eğitimlerin en büyük avantajı eğitim dışında hiç bir şey yoktur; mail, telefon,
toplantı vb. Ayrıca eğitim alan kişiler bu alanlarda rahat bir şekilde
sosyalleşebilirler.
Kurum içi eğitimlerde farklı
eğitim metotları vardır; kimi kurumlar bireysel eğitimleri tercih etse de
kimileri grup eğitimlerini tercih ederler. Aslında bu eğitim alınacak alan ve
kurum imkanlarına da bağlıdır. Örneğin; Çatışma
Yönetimi kesinlikle grupla yapılmalıdır. Kitap okumak ilse statik bir
öğrenme metodudur, bireysel yapılabilir.
Bu eğitimlerin sonucunda, verim
alınıp alınamadığı, nelerin tam veya eksik yapıldığı, eğitim alan kişinin ne
öğrendiğine dair bazı değerlendirmeler yapılır ve bunun için farklı metotlar
vardır.
-Katılımcıların reaksiyonu; Eğitim hakkında katılımcılara bazı
sorular sorulur; “Eğitimi faydalı buldunuz mu?” Vb. Bu sorular anket şeklinde
de yapılabilir, ve bize eğitim hakkında ipuçları verir. Oldukça ucuz bir
yöntemdir.
-Davranışlar; bireyler yeni bir şey öğrendiklerinde bunu
davranışlarına yansıtırlar, yani öğrendikleri bu yeni şeyler davranışlarını da
değiştirir. Öğrendiklerinin davranış biçimlerine yansıyıp yansımadığını kontrol
etmek de başka bir değerlendirme metodudur.
-Sonuçlar: Verilen eğitimlerin sonucunda şirket girdilerinde meydana
gelen değişiklik de bir değerlendirme metodu olarak görülebilir.
Öğrenmenin Aktarımı
Eğitimlerde iki çeşit katılımcı
olur; birisi “Eğitime gidelim, bakalım neler olacak. 2-3 gün işten uzak kalmak
iyi olur. Belki yeni bir şeyler öğrenirim .” düşüncesiyle gider. Diğer katılımcı
ise; "Bir proje üzerinde çalışıyorum ve bu projeyle ilgili bazı sorunlarım var,
aklımda çok karışık fikirler var. Bu projeyi nasıl yöneteceğim? Başarısız
olmamam lazım. Bu eğitime katılım proje yönetimi hakkında daha fazla öğrenmem
lazım.” diyerek eğitime gider.
Sosyal Öğrenme
Günümüzdeki öğrenme yolları
geçmişteki öğrenme yollarından tamamen farklıdır, çünkü artık internet var her
şey öğrenmeyi kolaylaştırıyor. Örneğin Youtube üzerinde öğrenme sağlanabilecek
bir çok eğitim videosu bulunmaktadır. Ayrıca forumlar ve bloglar aracılığıyla kişiler
bilgi ve birikimlerini tüm dünyayla rahat bir şekilde paylaşabiliyorlar. Burada
önemli olan ise internet materyallerinin güvenirliğidir. Yani öğrenmeye çalıştığımız
şey ne kadar doğrudur.
Daha önce bahsettiğim gibi
çalışanlar birbirlerinden bir şeyler öğrenebilirler, bunun da adı sosyal
öğrenmedir. Aşağıdaki resimde sol tarafta bulunan Tler eski kurum yönetimini
gösteriyor. Yatay çizgi bilgiyi, dikey çizgi ise uzmanlığı temsil ediyor, Kırmızı
T patronu imgeliyor, gri Tler ise çalışanları. Bu noktada kurumda patronun en
fazla bilgi ve uzmanlığa sahip olduğu görülür. Her şey patrondan öğrenilir ve her
konuda-satış, insan kaynakları, strateji, hukuk vb. - kendisi karar verir. Sağ taraftaki yeni kurum
modelinde ise patron daha fazla bilgiye sahip olarak görülüyor çalışanlara
göre, ama her çalışanın kendine ait bir uzmanlık alanı olduğundan, bu konuda
patrondan daha iyiler. Patrondan kurumu tıpkı bir orkestra şefi gibi yönetmesi
beklenir, uzmanlık alanı olmayan konularda, kendi başına karar almaması gerekir.
İşsizlik Maaşı Nasıl Alınır?
Asgari ücretin artmasıyla işsizlik sigortasından alınan ödenekler de
artmış oldu. 1 Ocak 2015 tarihinden 30 Haziran 2015 tarihine kadar
alınacak en düşük işsizlik ödeneği 480 TL 60 kuruş, en yüksek 961 TL 20
kuruş olacak. Bu rakamlardan binde 7.59 oranında damga vergisi kesintisi
yapılacak ve sonuçta işsizin eline 2015’in ilk altı ayında en düşük net
476 TL 95 kuruş, en yüksek 953 TL 90 kuruş geçecek.
1 Temmuz 2015’ten 31 Aralık 2015 tarihine kadar olan ikinci altı ayda verilecek işsizlik ödeneği miktarları, damga vergisi düşüldükten sonra, en düşük net 505 TL 53 kuruş ve en yüksek 1011 TL 7 kuruş olacak.
Başvuru ilk 30 günde
İşsizlik sigortasından yararlanabilmek için; kendi istek ve kusuru dışında işsiz kalmak, hizmet akdinin feshinden önceki son 120 gün içinde prim ödeyerek sürekli çalışmış olmak, son üç yıl içinde en az 600 gün süre ile işsizlik sigortası primi ödemiş olmak, hizmet akdinin feshinden sonraki 30 gün içinde en yakın İŞKUR birimine şahsen ya da elektronik ortamda başvurmak gerekiyor.
İşsizlik parasından yararlanabilmek için, işten çıkarılış tarihinden önceki son üç yılın önemi büyük. İşten çıkarılan tarihten önceki son üç yıl içerisinde, 600 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan sigortalı işsizlere 180 gün (6 ay), 900 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan sigortalı işsizlere 240 gün (8 ay), 1080 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan sigortalı işsizlere 300 gün (10 ay) süresince işsizlik ödeneği veriliyor.
İşsizlik parası alabilmek için işten ayrılmadan önceki son 120 gün kesintisiz prim ödenmiş olması gerekiyor. Bu koşul yerine getirilmezse yukarda ifade ettiğimiz prim ödeme koşulları yerine getirilmiş olsa bile işsizlik parası alınamıyor.
Çalışmaya başlayanlar
İşsizlik parası alırken gelir getirici bir işte çalışmaya başlayanların, yeni işe başladıkları tarihten itibaren 15 gün içinde bulundukları yerdeki İŞKUR’a, işe başladıklarını bildirmeleri gerekiyor.
İŞKUR, işsize iş teklif etmiş ancak bu teklif kabul edilmemişse, işsiz yeni bir işe girmişse ve bu durum İŞKUR tarafından tespit edilmişse işsizlik ödeneği kesiliyor. İŞKUR’un önerdiği eğitimleri istemeyen, istediği bilgileri vermeyenlerin de işsizlik parası kesiliyor.
İlk işsizlik parası, hak kazanılan tarihi izleyen ayın sonuna kadar ödeniyor. İşsiz, nüfus cüzdanıyla PTT’den parasını alacaktır.
İstifa edenlere işsizlik ödeneği verilmiyor. Ancak işveren çalışanın haklarını vermez, ücretini ödemez, aylığını SGK’ya tam göstermezse işsizlik parası alınır. Ön koşul işsizlik sigortasından hak kazanabilmek için gerekli olan prim koşullarını yerine getirmektir. Ayrıca işyeri el değiştirmişse, kapanmışsa yine işsizlik parası için talepte bulunulabilir.
Sağlık yardımı
İşsizlere yapılan yardımlar sadece işsizlik ödeneğinden oluşmuyor. İşsizlik sigortasından yararlanan işçinin genel sağlık sigorta primleri ödeniyor. Hemen ifade etmekte fayda var, işsizlik sigortası için gerekli koşulları yerine getiren ve işsiz kalan kişi sağlık hizmetlerinden prim ödemeksizin yararlanabildiği gibi, sadece kendisi değil, bakmakla yükümlü olduğu aile fertleri de sağlıktan ücretsiz olarak yararlanabiliyor.
Nasıl hesaplanıyor?
Günlük işsizlik ödeneği, sigortalının son dört aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının yüzde kırkı olarak hesaplanıyor. İşsizlik ödeneği, asgari ücretin brüt tutarının yüzde seksenini geçemiyor. Çalışan bir kişi işsiz kaldığında almış olduğu son dört aylık ücretine bakılıyor.
Eğer işsiz kalan kişinin son dört ay ortalamasına göre almış olduğu son ücret asgari ücret düzeyindeyse, alabileceği en yüksek ücret 476 TL 95 kuruş olacaktır. Yok, eğer son dört aylık ücret ortalaması asgari ücretin çok üzerindeyse, örneğin 3 bin TL ise alabileceği en yüksek işsizlik ödeneği miktarı 953 TL 90 kuruş olacaktır.
Görüldüğü gibi, çalışırken ödenen işsizlik sigortası primleri ile işsiz kalınan dönemde elde edilen kazanç arasında bir paralellik bulunmuyor. Çalışırken alınan ücret, asgari ücretin ne kadar üzerinde olursa olsun, sonuçta işsizlik parası olarak alabilen tutar en yüksek 953 TL 90 kuruş olacaktır.
*http://www.milliyet.com.tr/issizlik-maasi-476-953-lira/ekonomi/ydetay/2001007/default.htm
1 Temmuz 2015’ten 31 Aralık 2015 tarihine kadar olan ikinci altı ayda verilecek işsizlik ödeneği miktarları, damga vergisi düşüldükten sonra, en düşük net 505 TL 53 kuruş ve en yüksek 1011 TL 7 kuruş olacak.
Başvuru ilk 30 günde
İşsizlik sigortasından yararlanabilmek için; kendi istek ve kusuru dışında işsiz kalmak, hizmet akdinin feshinden önceki son 120 gün içinde prim ödeyerek sürekli çalışmış olmak, son üç yıl içinde en az 600 gün süre ile işsizlik sigortası primi ödemiş olmak, hizmet akdinin feshinden sonraki 30 gün içinde en yakın İŞKUR birimine şahsen ya da elektronik ortamda başvurmak gerekiyor.
İşsizlik parasından yararlanabilmek için, işten çıkarılış tarihinden önceki son üç yılın önemi büyük. İşten çıkarılan tarihten önceki son üç yıl içerisinde, 600 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan sigortalı işsizlere 180 gün (6 ay), 900 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan sigortalı işsizlere 240 gün (8 ay), 1080 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan sigortalı işsizlere 300 gün (10 ay) süresince işsizlik ödeneği veriliyor.
İşsizlik parası alabilmek için işten ayrılmadan önceki son 120 gün kesintisiz prim ödenmiş olması gerekiyor. Bu koşul yerine getirilmezse yukarda ifade ettiğimiz prim ödeme koşulları yerine getirilmiş olsa bile işsizlik parası alınamıyor.
Çalışmaya başlayanlar
İşsizlik parası alırken gelir getirici bir işte çalışmaya başlayanların, yeni işe başladıkları tarihten itibaren 15 gün içinde bulundukları yerdeki İŞKUR’a, işe başladıklarını bildirmeleri gerekiyor.
İŞKUR, işsize iş teklif etmiş ancak bu teklif kabul edilmemişse, işsiz yeni bir işe girmişse ve bu durum İŞKUR tarafından tespit edilmişse işsizlik ödeneği kesiliyor. İŞKUR’un önerdiği eğitimleri istemeyen, istediği bilgileri vermeyenlerin de işsizlik parası kesiliyor.
İlk işsizlik parası, hak kazanılan tarihi izleyen ayın sonuna kadar ödeniyor. İşsiz, nüfus cüzdanıyla PTT’den parasını alacaktır.
İstifa edenlere işsizlik ödeneği verilmiyor. Ancak işveren çalışanın haklarını vermez, ücretini ödemez, aylığını SGK’ya tam göstermezse işsizlik parası alınır. Ön koşul işsizlik sigortasından hak kazanabilmek için gerekli olan prim koşullarını yerine getirmektir. Ayrıca işyeri el değiştirmişse, kapanmışsa yine işsizlik parası için talepte bulunulabilir.
Sağlık yardımı
İşsizlere yapılan yardımlar sadece işsizlik ödeneğinden oluşmuyor. İşsizlik sigortasından yararlanan işçinin genel sağlık sigorta primleri ödeniyor. Hemen ifade etmekte fayda var, işsizlik sigortası için gerekli koşulları yerine getiren ve işsiz kalan kişi sağlık hizmetlerinden prim ödemeksizin yararlanabildiği gibi, sadece kendisi değil, bakmakla yükümlü olduğu aile fertleri de sağlıktan ücretsiz olarak yararlanabiliyor.
Nasıl hesaplanıyor?
Günlük işsizlik ödeneği, sigortalının son dört aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının yüzde kırkı olarak hesaplanıyor. İşsizlik ödeneği, asgari ücretin brüt tutarının yüzde seksenini geçemiyor. Çalışan bir kişi işsiz kaldığında almış olduğu son dört aylık ücretine bakılıyor.
Eğer işsiz kalan kişinin son dört ay ortalamasına göre almış olduğu son ücret asgari ücret düzeyindeyse, alabileceği en yüksek ücret 476 TL 95 kuruş olacaktır. Yok, eğer son dört aylık ücret ortalaması asgari ücretin çok üzerindeyse, örneğin 3 bin TL ise alabileceği en yüksek işsizlik ödeneği miktarı 953 TL 90 kuruş olacaktır.
Görüldüğü gibi, çalışırken ödenen işsizlik sigortası primleri ile işsiz kalınan dönemde elde edilen kazanç arasında bir paralellik bulunmuyor. Çalışırken alınan ücret, asgari ücretin ne kadar üzerinde olursa olsun, sonuçta işsizlik parası olarak alabilen tutar en yüksek 953 TL 90 kuruş olacaktır.
*http://www.milliyet.com.tr/issizlik-maasi-476-953-lira/ekonomi/ydetay/2001007/default.htm
Ücretlendirme ve Yan Haklar
Ödemelerin tüm çalışanların en
büyük motivasyon kaynağı olduğunu biliriz. Yapılan iş veya hizmet karşılığında
verilen ücrete de maaş denilir. Fakat verilen maaşın her zaman çalışanı motive
etmediği, ettiği zamanlarda da bu motivasyonunun süreklilikten uzak olduğu gibi
bir gerçek vardır. Bu yüzden şirketler bu ödemelerin yanına primler ve yan
haklar eklemişlerdir ki piyasadaki cazibelerini arttırabilsin ve çalışanlarını
bünyesinde barındırmaya devam etsin.
Ücretlendirmeyi belirleyen bazı
faktörler vardır;
Performans;Her şeyden önce
bilmemiz gerekir ki, ücret ve performans arasında mutlaka bir eşitlik
olmalıdır, aksi takdirde çalışan verimliliği ve motivasyonu oldukça olumsuz
etkilenecektir.
İç Faktörler/ Yeterlilik: Ücretlendirme
yaparken mutlaka şirket kârını da gözetmek durumundayız Bir pozisyonun ücretini
belirlerken şirketin iç faktörleri ve verilecek pozisyonun önemi göz önünde
bulundurulması gereken bir diğer faktörlerdir.
Piyasa şartları:Ücretler ayrıca
piyasa koşulları tarafından etkilenir, yani bir ücret kendi kendine oluşmaz.
Yaşam pahalılığı: Çalışılacak
olan ülkenin veya şehrin yaşam pahalılığı da alınacak ücrete mutlaka
etkilemektedir.
Medeni durum: Çalışan kişinin
alacağı maaş medeni duruma ve sahip olduğu çocuk sayısına göre de değişiklikler
gösterir.
Tecrübe: Bir şirket bünyesinde
uzun yıllardan beri çalışıyor olan bir elemanın ücreti belirlenirken şirket
içerisinde geçirdiği yıllar yıllar mutlaka göz önüne alınır, yani maaş yıllar
geçtikçe artar. Bu çalışan artık şirket hakkında bir çok şeyi biliyordur ve
şirket bu çalışanın bünyesinde devam etmesini ister.
Ücretlendirme iki ana bölümden
oluşur; kök ücret ve değişken ödemeler
Kök ücreti belirlemek için iş
değerlemesi yapılmış olmalı ve ücret araştırması ise gerçekleştirilmiş olmalıdır.
Bir dişçiyi ele alalım; hastanede çalışan bir dişçi ilk olarak ne yapar onu
öğrenmemiz gerekir. Sorumlulukları nedir? Bunun için daha önceki yazılarda da
bahsettiğimiz ama henüz detaylarına girmediğimiz iş analizlerini yapmak gerekir
ki işin doğasını anlayabilelim. İş değerleme yapılır ve bu noktadan sonra ücret
araştırmasına geçilir. Burada ise piyasada aynı sektörde aynı işi yapan
kişilerin ücretleri araştırılır. Bu ikisinin sonucunda ise çalışana verilecek
ücret hakkında bilgi sahibi olmak adına önemli bir mesafe katetmiş oluruz.
İş Değerleme
İnsan Kaynakları sektörünün en
önemli kurumlarından birisi olan Hay Group tarafından geliştirilmiş olan önemli
bir sistem sayesinde iş değerlemesini kolay bir şekilde yapabiliyoruz, buna da
Hay System deriz. Tüm pozisyonlar iş türlerine göre değerlendirilir ve işlerin
değerleri belirlenir.
Hay Sistem İş Değerleme Formu |
Örnek olarak aldığımız Dişçi ve
Polis Mesleklerinin bu sisteme göre iş değerlemelerini yapmaya çalıştığımız
örneği aşağıda bulabilirsiniz. Bu noktadan sonra bu sonuçları ücret
araştırmasıyla ile birleştirip kök ücrete kök ücrete transfer etmek gerekir.
Diş Hekimi ve Polis İş Değerleme Karşılaştırması |
Ücret Araştırması
İş değerlemenin sonucunu elimize
aldığımızda şu işçiye bu kadar ödemeniz gerekir gibi bir sonuç vermez. Önemli
olan, onu ücret araştırmasıyla harmanlayıp ortak bir zeminde buluşmaktır. Ücret
araştırması, piyasadaki diğer şirketlerin aynı mesleğe ne kadar ödediğinin
öğrenilmesini amaçlayan bir araştırmadır. Bu araştırmada önemli olan, ne
piyasanın altında kalmak ne de üzerine çıkmaktır. Altında kalan ücret,
çalışanın kuruma katılmasını imkansızlaştıracak, üzerine çıkmak ise uzun vadede
şirket politikasını ve kârını etkileyebilecektir.
Kök ücret yapısı ve İş değerleme
İş değerleme yoluyla kök ücret
yapısının belirlenmesinin hem avantajları hem de dezavantajları vardır. Belirli
bir sistem oluşturup bir işçi arandığında bu sistem üzerinden gitmek şirkete
madden ve manen büyük faydalar sağlar. Yeni alınacak olan personelin
sorumlulukları bellidir, piyasadaki ücretini de öğrendikten sonra onu tutar ve
bu en iyi yoldur bir işçiyi kuruma kazandırmak için. Bu şekilde hazırlanan iş
değerleme ve ücret yapısı şirketin başarısına büyük katkı sağlar.
İş değerlemenin uygulanması
şirket içerisinde büyük bir bürokrasi gerektirir. Bu da kendisiyle beraber
önemli bir zaman kaybı getirir. İş tanımının mutlaka doğru bir şekilde
yapılması gerekir, ama bu bazen o kadar da kolay olmayabilir, zira bazı
kurumların binlerce çalışanı olan kurumlarda binlerce iş tipi vardır ve bunları
tanımlamak ise aylar, hatta yıllar alabilir. “Bu benim işim değil” fenomenini
de unutmamak gerekir. İş tanımı belirli olan bir çalışandan, tanım içerisinde
yazılı olmayan bir ricada bulunmak bazen çok zorlaşabilir ve çalışan bunu kabul
etmeyebilir. Bu da çalışanların verimliliğini, performansını ve motivasyonunu
bazen direk olarak etkileyebilir.
Çalışanlarının maaşlarının piyasa
yapısından etkilendiğinden bahsettik, fakat faaliyet gösterilen sektörü de
mutlaka hesaba katmak lazım. Aynı unvanlara sahip farklı sektörlerde ve farklı
kurumlarda çalışan iki kişinin maaşları farklı olabilir.
Medyan değeri de yine baz
alınabilecek önemli bir etkendir kök ücret belirlemesinde. Medyan bazen
ortalama ile karıştırılabiliyor, fakat ikisi de birbirinden tamamen farklıdır.
Medyan; bir dağılımdaki tüm sayıları sıraya dizdiğimizde tam ortada kalan
değerdir. Örneğin; yine hastanede çalışan dişçiler üzerinden gidersek bütün
dişçilerin yıllık brüt maaşları ele alındığında medyanı 120.000TL olarak
bulabiliriz. Peki bu ne demektir? Bu dişçilerin %50’si bu miktarın üzerinde,
geri kalan %50’si ise bu miktarın altında kalan maaşlar demektir. Medyanı
ekstrem bir şekilde maaş alan çalışanlar etkilemez, ama eğer ortalama alıyor
olsaydık; Yıllık 2 milyon TL kazanan çok ünlü bir dişçi ortalamayı oldukça
etkileyecekti. Medyan ise bu durumdan etkilenmez, yıllık 2 milyon TL kazanan
bir dişçi medyanın üzerinde kalacak ve medyanı etkilemeyecekti. Bu haliyle
medyan kök ücret belirlenmesinde önemli bir faktördür.
Değişken Ücret/ Primler
Kök ücretten ayrı bir şekilde
performansa ve şirket performansına bağlı olan kök ücrete ek ödemelerdir.
Çalışanın performansını doğrudan etkiler, ama kök ücreti kesinlikle etkilemez.
Parça başına ödeme sistemi/ Akort
Sistem:
Yapılan işin sonucuna göre hesaplanan
ücrete akort ücret denir. Bir presçinin bastığı kapak sayısına, bir maden
işçisinin çıkardığı madenin ağırlığına veya bir işçinin boyadığı bezin
uzunluğuna göre ücretin hesaplanması durumlarında akort ücret söz konusudur.
Akort ücret, parça sayısı, büyüklük, uzunluk veya ağırlık gibi birimlere göre
saptanır ve belirli bir çalışma dönemine düşen ücret, her birim için saptanan
ücretin birim sayısı toplamı ile çarpılması sonucu bulunur. Bunun dışında,
akort ücret şekli ile ilgili olarak, değişik bazı işlerin bir arada yapılması
sonucu ortaya çıkan götürü iş kararlaştırılabilir .
Akort/götürü ücretle çalışan işçinin hafta tatili, genel tatil ücreti vardır. Akort/götürü ücretle çalışan işçinin haftalık çalışma süresi 45 saati aştığında fazla çalışma ücreti alacağı da tabiidir. Bu ücret sistemiyle çalışan işçinin, diğer işçilik hakları da mevcuttur. Farklılık, ücretin zamana göre değil, belirlenen birime göre saptanmasından kaynaklanır.
İşveren bu ücret sisteminde işçiye yeterli iş vermekle yükümlüdür. Akort ücretin işçiyi çalışmaya zorlayarak aşırı biçimde yorduğu aşikârdır ve bazı meslekler/işler dışında genel olarak tercih edilmemektedir.
Akort/götürü ücretle çalışan işçinin hafta tatili, genel tatil ücreti vardır. Akort/götürü ücretle çalışan işçinin haftalık çalışma süresi 45 saati aştığında fazla çalışma ücreti alacağı da tabiidir. Bu ücret sistemiyle çalışan işçinin, diğer işçilik hakları da mevcuttur. Farklılık, ücretin zamana göre değil, belirlenen birime göre saptanmasından kaynaklanır.
İşveren bu ücret sisteminde işçiye yeterli iş vermekle yükümlüdür. Akort ücretin işçiyi çalışmaya zorlayarak aşırı biçimde yorduğu aşikârdır ve bazı meslekler/işler dışında genel olarak tercih edilmemektedir.
Bonus Sistemi:
Burada daha karmaşık bir sistemle
karşı karşıyayız. Yılın başında çalışanın bağlı olduğu yöneticiyle birlikte
hedefleri belirlenir. Verilen bu hedeflerin tamamını başarı ile yerine
getirirse çalışan bonus ücreti ile ödüllendirilir. Performans ile direkt
ilişkilidir.
Motivasyon ve Ödeme
İnsanlara bir şeyler yaptırabilmek
ve onları motive edebilmek için ödüllendirmek gerekir. Geleneksel anlayışa
göre; bunun en başında para gelir. Ne kadar ödenirse o kadar hizmet alınır.
Peki para performansı ne kadar arttırır? Paranın performansı aslında kötü
etkilediğine dair onlarca bilimsel makale var. Peki ama bu nasıl oluyor
diyecekseniz.
Hatırı sayılır bir Motivasyon
Analisti olan Daniel Pink’in deneyine göre; iki ayrı grup düşünün, bu
gruplardan birisinden zor bir yapbozu hiç bir bedel almadan tamamlamaları,
ikinci gruba ise bu yapbozu kendilerine 100’er TL verilip bu yapbozu
tamamlamaları istenir. Sizce hangisi daha hızlı bitirir? Birinci grup daha
hızlı bitirir, çünkü motivasyonlarını etkileyecek hiç bir dış faktör yoktur.
İkinci grup için durum farklıdır onlar sürekli, zaten elde etmiş oldukları
parayı ve bu parayla ne yapabileceklerini düşünüp motivasyonlarını kaybederler
ve performansları olumsuz etkilenir. Şimdi aynı grupları tekrar düşünün,
birinci gruba bu yapbozu tamamlaması halinde yine hiç bir şey verilmiyor, ama
eğer ikinci grup tamamlarsa onlara 100’er TL verileceği söyleniyor. Şimdi kim
daha hızlı sonuca ulaşır? Tabii ki, ikinci grup çünkü bu sefer tablo değişti,
şimdi daha çok iletişime ve düşünmeye ihtiyaçları var bu parayı kazanabilmek
için. Bu yüzden var güçleriyle yapbozu çözmeye çalışırlar.
İki farklı şirket düşünelim,
verdikleri maaş haricinde her şeyleriyle çalışana aynı imkanı sunduklarını
varsayalım, yani birisinin daha az bir ücret verdiğini hesap edelim. Çalışan
tabii ki, yüksek ücret veren işi tercih edecektir. Ama elimizde onun yüksek
maaş veren şirkette daha yüksek performans göstereceğine dair hiç bir veri yok.
İşte bu noktada ortaya motivasyon arttırıcı etmenler devreye giriyor.
Şirketler çeşitli yollarla çalışanlarının
performanslarını arttırmak isterler, bunlar ise;
Kar Paylaşımı; Şirket sene sonunda kazandığı kârdan bir kısmını
çalışanlarına yüzdeler halinde dağıtır. Şirketin kazancı ne kadar fazla olursa,
çalışanların kazancı da o kadar fazla olacaktır, bu da çalışanların daha
istekli bir şekilde kuruma katkı sunmalarını sağlayacaktır. Aksi takdirde
denklemin karşı tarafı gayet basittir, kurum kazanmazsa, çalışan da kazanamaz.
Çalışan Hisse Senedi: Çalışan kurumun hisse senetlerini piyasanın
%10 daha altında bir fiyata maaşının belirli yüzdesi kadar satın alabilir. Daha
sonra şirketin hisse senetleri, yükseldiği, zaman çalışanın elindeki kağıtların
da değeri artacaktır. Çalışan sürekli kağıtların değerlerini takip edecek ve
onu arttırmak için çabalayacaktır. Bu arada unutulmaması gereken nokta, çalışan
%10 daha düşük fiyata aldığı kağıtları hemen elden çıkaramaz, bunun için bir
müddet beklemesi gerekmektedir.
Yan Haklar
Şirketler insanları psikolojik
olarak motive edebilmek için finansal, güvenlik, sağlık vb gibi konularda
çalışanlara çeşitli yan haklar sunarlar. Bunlar; cep telefonu, araba, lap top,
özel sağlık sigortası, konut yardımı vs olabilir. Şirketler bunu yaparken,
kurum dışında bulunan personel için bir cazibe merkezi oluşturur. Bünyesinde
bulunan insanlara ve onların yakınlarına değer verdiğini gösterir.
Çalışanlarının çözebileceği bazı sorunlarını çözüp onun kendisini tam anlamıyla
işe vermesi sağlar. Örneğin, çocuğu henüz 3 yaşında olan bir annenin, işe tam konsantrasyonu
beklenemez. Mutlaka bir yerde aklına çocuğu gelecektir. Eğer kurum,
çalışanların çocukları için yakın çevrede bir kreş/çocuk yuvasıyla anlaşmış ve
bunun maliyetini üstlenmişse, çalışan bu konuda rahat edecek ve performans
kaybı yaşamayacaktır. Şirketin bu hakları sağlamasındaki en önemli etken ise,
bunları bir gider olarak gösterip, ödediği vergiden düşmesine sebep olacaktır. Yani
çalışanın normal şartlarda belki binemeyeceği bir arabayı, şirket toplu fiyat
indirimiyle daha uygun meblağa kiralayıp, kiralama bedeli olarak ödemiş olduğu ücretin
belirli bir kısmını da gider olarak gösterip
düşük vergi ödeyerek kazanç sağlar. Ayrıca çalışanına da bu hizmeti
sunmuş olup bir taşla iki kuş vuracaktır.
Kaynakça:
-http://www.lebibyalkin.com.tr/dergi_icerik_p.asp?dicerik_id=332&dergi_id=125
Kaynakça:
-http://www.lebibyalkin.com.tr/dergi_icerik_p.asp?dicerik_id=332&dergi_id=125
-http://www.armintrost.de/home.html
Ben de yazar olmak istiyorum!
Eger sizler de blogumuzda yazar olmak ve İK Yönetimi hakkında yazılar yazmak istiyorsanız, yazdığınız yazıları ve mahlasınızı kocaoglubaris@hotmail.com adresine e-mail gönderin. Yayınlayalım.