Archive for Mart 2015
İnsan Kaynaklarında Bilgi Teknolojilerinin Yeri
Teknolojinin içine girmiş olduğu gelişim süreciyle, daha
önceki kayıtlarımızda bir çok kez bahsettik, günümüz tam bir bilişim
çağına dönüşmüştür; istediğimiz an istediğimiz kişiyle çok ucuz bir ücret
karşılığında görüşme gerçekleştirebiliyoruz. 100 yıl önce insanların bir umut
diyerekten mektup gönderdikleri günden bu güne geliş elbette bu büyük gelişimin
en büyük sembolü. Peki bu gelişim İnsan Kaynaklarına nasıl yansıdı? Bildiğiniz
bir İK Yazılımı var mıdır? Varsa bu yazılımın fonksiyonları nelerdir, ne işe
yarar?
Kurum içerisinde organizasyonel yapıyı korumak oldukça önemli
konulardan birisidir, çünkü bu şekilde kim kimin müdürü, kim kime rapor veriyor
rahatlıkla biliriz. Peki böylesine bir bilgi neden önemli? Aslında bütün
birimlerin yöneticileri orada çalışanların şefi veya müdürü olduklarından
dolaylı ve dolaysız olarak İnsan Kaynaklarına destek sunarlar, ve bu
organizasyonel yapı sağlandığında müdürler ve yöneticilerle kolay bir şekilde
etkileşime geçilip çalışan ile ilgili yapılması gerekenler yapılır. Buna
rağmen bu yeterli değildir, şirketin aynı zamanda tüm çalışanların maaşlarını,
yan haklarını, vergilerini, izin günlerini, yeteneklerini vs kontrol altında
tutup, istediği zaman erişebilmesi için bir sisteme mutlaka ihtiyaç vardır. Örneğin
Performans Yönetimi dediğimiz konu o kadar karmaşık bir konudur ki şirketler
sadece bunun için yazılımlar veya portallar kullanırlar. Aynı şekilde Zaman
Takibi de meşakkatli bir başka konudur, her çalışanın ne zaman işe başlayıp, ne
zaman işi bıraktığından haberdar olmanız için bir sistem geliştirmeniz lazım.
Büyük kurumlardan çalışana imza attırma pratiği artık geçerliliğini yitirmek
üzere. Bu noktada ortaya parmak izi veya yüz tanıma ile zaman takibi sistemleri
çıkmış durumdadır. Bunun yanında bu sistemlerin bir çoğu mobil cihazlarda da
çalışarak departmana günün her anı kontrol imkanı sağlar. Buraya kadar
bahsettiklerimiz BT’nin farklı bileşenleridir. Biraz yazılımlar üzerinde dursak
fena olmayacak;
Daha önce İnsan Kaynakları Organizasyonu başlıklı yazımızda
çalışanın kendi kendisini geliştirebileceği ve değerlendirebileceği
sistemlerden bahsetmiştik. Bazı yazılımlarda herhangi bir bilgi birikimi veya
bir eğitim olmadan kullanıcı bu programı kullanabilir, Bu programlar uzmanlık
gerektirmeyen Kullanıcı temelli programlar sınıfına girerler. Bunun karşısında
ise bazı programlar vardır ki bunları kullanmak için eğitim almanız gerekir,
örneğin; Autocad, Photoshop gibi programlar mutlak bir eğitim gerektirir,
karmaşık sistemlere sahip zor öğrenilen programlardır. Bunlara da Uzmanlık
gerektiren programlar denilir.
Kullanıcı ve Uzmanlık Tabanlı Programlar
Kullanıcı tabanlı programların birçoğu çalışanlar tarafından
kullanılır, uzmanlık gerektiren programlar ise sıklıkla konunun uzmanı kişi
tarafından, departman sorumlusu tarafından kullanılır. Kurumun bir ödeme sistemi olduğunu düşünelim,
bu sistemdeki bilgilerin korunması ve sürekli değerlenmesi gerekir. Bunu
teknolojik bir sistem üzerinden olsa dahi yapmak hiç de kolay değildir. Aynı
şekilde işe alım için kullanılan sistemler mutlak bir uzmanlık gerektirirler.Bu
sistemlerin bazılar yönetimsel odaklıdır bazıları da değer yaratma (value creation)
amaçlıdır. Örneğin kişinin banka hesaplarını, kimlik bilgilerini ev adresini
koruması gereken sistem kullanıcı tabanlı kolay bir sistemdir ve yönetimsel bir
araçtır, bir gelişim amacı taşımaz.
Uzmanlık gerektiren programların ise daha karmaşık olduğunu
söyledik, bunu şöyle bir örnekle tazelemek mümkün olacaktır; Birçok iş
başvurusu alan bir kurum düşünün, bu adayların tümünün öz geçmişlerini incelemek
zorundadır. Adayın ikinci aşamaya geçip geçmeyeceği bile herhangi bir yazılım
olmadan yapıldığında saatler hatta günler alabilir. Bu süreyi kısaltmak için
bazı uzmanlık gerektiren yazılımlara
ihtiyaç duyarız, ve bu sayede işi kısa bir zaman dilimine yayarak zaman ve
kişisel güç tasarrufu yapmış oluruz. İç Hareketlilik konusu yine uzmanlık
gerektiren bir program sayesinde kolaylıkla halledilebilir. Kurum içinde
çalışanların bir bölümden bir başka bölüme geçmeleri veya expat olarak bir
ülkeden başkar bir ülkeye transfer olmaları durumun bu yazılımlar yardımıyla
kolayca yönetilebilir. Buraya kadar anlattıklarımızın tamamı Yönetimsel amaçlı
programlardı bu programlar hem kullanıcı yani çalışan hemde Uzman yani
departman sorumlusu tarafından kullanılabilen programlardı. Şimdi de Değer
katma amaçlı yazılımlardan bahsedelim;
Değer Katma amaçlı yazılımlar
Burada yine kullanımı kolay olan ve olmayan iki çeşit
programlar vardır. Kullanımı kolay olan programların çalışanlar tarafından
kullanıldığını bir kez daha hatırlatmak önemli olacaktır. Örneğin Memnuniyet
anketleri kurumun hangi yanlarının zayıf hangi yanlarının güçlü olduğunu ortaya
çıkaran programlar ile kolayca yönetilebilir. Burada unutmamız gereken nokta,
bu anketler çalışanlar tarafından herhangi bir bilgi ve eğitim gerektirmeden
doldurur ve şirketin İK politikalarını gözden geçirmesi eksik yönlerini
tamamlaması açısından bir uyarı olarak da algılanabilir. Aynı şekilde
çalışanların performanslarını ölçmek için kullanılan sistemlerde hedefler
çalışanlar tarafından girilir ve kullanımı kolay olan uzmanlık gerektirmeyen
bir programdır. Online eğitimler yine çalışanın kendisini geliştirebileceği,
kullanımı esnasında herhangi bir eğitim gerektirmeyen sistemlerdir. Bu
sistemler yönetimsel amaçlı değil, değer katma, geliştirme, ve verimi yükseltme
amaçlıdır.
Kurum içerisinden ve dışarısından toplanan verilerle bir
yetenek havuzu oluşturmak bunları uygun oldukları zaman uygun yerlerde
kullanmak ya da vakti gelince dışarıdaki yeteneği haberdar edip onu kurum
bünyesine katmak uzmanlık gerektiren karmaşık bir sistem ile yönetilebilir
ancak. Bir çalışanın kurumdan ayrılmak istediğini düşünelim, ve geleneksel
anlayışa göre izlemesi gereken yolları sıralayalım;
- İstifa mektubunu yazar
- Bu mektubun aslını İk departmanına verir
- İk Departmanı bu mektubunun bir kopyasını alarak Bölüm müdürüyle paylaşır.
- Bölüm Müdürü bu mektubu alır ve yeni bir eleman talep ettiğini bir mektupla İK departmanına iletir.
- İK departmanı yeni çalışanın alınması söz konusu mektubu alınca bu mektubu Muhasebe ve Bağlı olduğu yönetim ile paylaşır.
- Yönetim alınacak personele onay verir ve bunu Muhasebeye bildirir.
- Muhasebe Maaş belirler, bunu İK departmanına belirtir.
- İK Departmanı bundan sonra iş ilanına çıkar.
Sadece bir personelin işten çıkması ve yerine yeni birisinin
alınma kararı bile günler sürebilirdi fakat bu sistemler ve yazılımlar sayesinde
artık saatler içinde dahi çözülebilecek bir sorun oldu. Bütün bunların yanında
gelişen bu teknolojiyle görüşmeci mülakatını tablet veya bilgisayar üzerinden
çeşitli programlar aracılığıyla yapabilir, buna da e-öğrenmenin bir parçası
olan e-işe alma denir. Peki e-öğrenme nedir?
E-Öğrenme
Başındaki e harfinin nereden geldiğini merak ettiniz mi? Daha
önce etmeyip de şimdi ediyorsanız Ethernet kelimesinin baş harfinden
türetilmiştir. E-öğrenme, öğrenmek materyallerinin online sistemler üzerinden
sağlanmasıdır. Bir portala veya yazılıma girişi yapılır, kullanıcı burada
kendisine özel, kişiselleştirilmiş bir eğitim alır. Yani bu eğitimi almak için
herhangi bir sınıf veya öğretici oluşmasını beklemez, Öğreticisi 24 saat
hizmetindedir, sınıfı ise sadece kendisinden ibarettir. Her çalışan daha önceki
durumuna göre değerlendirilir ve buna göre bir eğitim alır, bu yüzden çoğu çalışan
birbirinden farklı konularda eğitim alırlar. Ayrıca aynı konular üzerinde bir
eğitim aldıklarını düşünelim, çalışanların farklı zamanlarda müsait
olabilecekleri göz önünde bulundurulunca, e-öğrenme sisteminin önemi daha da
fazla ortaya çıkar.
Trendler
Kendi cihazını getir:
Başlangıçta duyduğumda ben de şaşırmıştım, bir çalışan neden işi için
kullanacağı cihazı kendisi sağlasın diye, fakat konu verimliliği arttırmak
olunca yine akan sular durdu. Çalışanın şirketin mail sistemi yada verdiği
cihazlara alışıp kullanımı öğrenmesi ve benimsemesi bazen yıllar alabiliyormuş,
Bu yüzden çalışana kendi telefonunu, tabletini kullan biz de sana bunun
parasını ödeyelim demişler. Hem şirket için hem de çalışan için faydalı bir
gelişme.
Sosyalleşme: Bugün
internette sosyal medyaya entegre olmuş, sürekli paylaşımlar yapan ve bu
mecrayı aktif kullanan bir dolu şirket bulabilirsiniz ve bu şirketlere
buralardan iş başvurusu dahi kabul ediyorlardır.
Akıllı Telefonlar: Her an her yerde mail kontrolleri, cevap
yazabilme gibi işlevler sayesinde akıllı telefon günümüz İK yönetimlerinin
değişmez uygulamalarındandır. Hatta ve hatta 3G sayesinde akıllı telefon
üzerinden mülakatlar bile yapılır oldu. Bugün birçok firmanın akıllı telefonlar
için uygulamaları vardır, bu uygulamalar üzerinden iş başvurusu kabul
ediyorlardır.
Cloud: Verileri bilgisayarda değil de sanal bir disk
üzerinde depolamaya yaran bir sistemdir. Bilgisayarın başına bir şey geldiğinde
depoladığınız verilere bir şey olmaz, bu verileri tekrar bu sanal disk
üzerinden kurtarabilirsiniz. İK departmanları bir felaket anında önlemini almak
için mevcut çalışanlarının bilgilerini bu sistemler üzerinden korur ve yönetir.
Ayrıca bu bilgilere istenilen her cihaz üzerinden istenildiği zaman rahatlıkla
erişim sağlanabilir.
Değişimde Liderin Rolü
Temel yaklaşım olarak; lider, çevresinde bulunan bireyleri hitabet gücü, sahip
olduğu bilgi ve vizyonu ile etkileyip, sürükleyen bir yapıya sahiptir. Lider ile yönetici veya idareci
arasında en önemli farklardan birisi yönetici olan kişilik sistemin
devamlılığının sağlanması için çalışır. Bunu yaparken sistemi iyileştirip,
hatalarını ve kusurlarını tahmin eder ve
gelecekte bunu değiştirmeye çalışır. Bu tarzda bir yönetici başarılı olma potansiyeli
taşıyan bir kişiliktir.
Günümüzde çeşitli nedenlerden
dolayı daha sık değişimlere ihtiyaç duyarız aynı zamanda bu değişimlerin
radikal ve köklü olması olmazsa olmazdır. Bu değişimlere sağlamak için de lider
karakterli insanlara ihtiyaç duyulur. Yani önde giden, değişime yön veren
kişilere ihtiyaç duyulur. Yöneticiler mevzuatı ve kanunları referans alarak
yarattıkları sistemi meşru gösterirler. Mevzuata karşı özenli davranır mevzuat
ihlallerini tolere etmezler. Buna karşın lider kişi ise meşruluğu sadece
sistemin içinde aramaz, sistemin hizmet ettiği amaçlarda arar. Kanunun hizmet etmek istediği amaca bakar,
adaleti arar, burada esas nokta kanunlar hangi amaca hizmet ediyor. Yönetici
ise kanuna hizmet eder, içerde veya dışarıdan kaynaklı bazı sebepler yüzünden kurallar
biçim değiştirir ama yönetici bunu korur, fakat lider kişi ise kanun
değişikliğine yol açar.
Lider kişi ile yönetici başarı
konusunda da ikiye ayrılır. Lider kişi başarının insan üzerinden olabileceğini
düşünür, bu yüzdendir ki insanlara dayalı bir hareketi öne çıkarır. Yönetici
ise tamamen farklı bir şekilde gücünü makamdan aldığı için makamdan uzaklaştığında
gücünü kaybeder, makamın başarı getirdiğini kendisine bir şeyler kattığını
düşünür. Bu yüzden statükocudur, mevcut durumun değişmesi işine gelmez ve onu
korur. Lider gücünü değişimden alır, makam veya statüko olmasa da varlığını
sürdürür ayrıca lider karakterli kişilikler yöneticilerin aksine bulundukları
makamlara çok şey katarlar.
Günümüzde yapılan son
araştırmalar geleneksel anlayışın savunduğunun aksine, liderliğin doğuştan
değil sonradan kazanıldığına işaret eder. Yani ortalama zekaya sahip her insan
lider olma potansiyeli taşıyordur. Daha fazla eğitimle ve dış çevreyle olan
iletişimiyle liderlik özelliğine kavuştuğunu göz ardı etmemek gerektiğini
belirtirler. Burada aklımıza lider olmamızı sağlayan dış çevre mi yoksa
içimizde olanlar mı dış çevrede lider olmamızı sağlar? sorusu gelir. Önceleri
dış çevredeki dinamiklerin zorlamasıyla lider olunduğunu iddia eden bulgular
vardı. Bugünlerde ise tam tersi bir şekilde liderlerin içeriden dışarıya doğru
çevrenin liderleri olduğunu ortaya süren çalışmalar mevcuttur. Bunlardan
herhangi birinin kesin olmadığını mutlaka hatırlamak gerekir.
Lider insanları tanımlayan temel
unsur değişimdir. Bir değişim girişimine yeltenen kişiye lider denilir, yani
lider dediğimiz kişi değişimle iç içedir.
Değişimi Yöneten İnsanın Sahip Olması Gereken Özellikler
Yapılan bilimsel araştırmalara
göre herhangi bir olmazsa olmaz özellik olmamakla birlikte bazı özellikler ön
plana çıkar. Lider kişinin risk alması çok önemlidir. Alınan bu riskin
temelinde ise cesaret duygusu yatar, bunun içinde uğruna mücadele edilmesi
gereken bir hedef amaç olur. Yani kurumda mevcut statükonun neden değişmesi
gerektiğini belirlemesi gerekir. Lider karakterli insanlar iletişim açısından
güçlü olması gereken kişiliklerdir, çünkü yaptıkları iş insana dair ve
motivasyona yöneliktir. Bu yüzden insanlarla iletişimi onlara verdiği mesaj, onları
motive etmesi açısından önemlidir. Liderlik tipolojisine bakıldığın liderlerin
ne üst ne de alt tabakadan ortaya çıktıkları görülmüştür. Bu kişiler daha çok
kurumların orta tabakalarında bulunan kişilerdir. Esasen liderlik dediğimiz
zaman sadece bir kişiden değil kişilerden bahsetmek gerekir. Elbette liderlerin
lideri vardır, onun arkasında yürüyorlardır, buna rağmen bu kişiler sadık ve
bağlı kişiler değildir, çünkü hepsi birer liderdir. Değişimin liderliğini birey
değil takım ve ekip işi olarak düşünmek lazım. Kurumlarda orta tabakanın
değişimi daha yaygın bir şekilde görülüyor zaten böyle olduğunda da değişim
kalıcı olabiliyor, aksi halde yapay bir değişim söz konusu olur ve fazla etkili
de olamaz.
Liderliğin ekip işi olduğunu
söyledik, lider karakterli kişiler de görev ve sorumluluklarını paylaşmayı
severler. Kendilerinde gücün ve sorumluluğun yerleşmesini değil, gücün
dağılmasını isterler. Bu şekilde değişime daha fazla kişiyi ortak ederler.
Etrafındaki insanlar ne kadar güçlü olursa, lider de o kadar güçlü olur. Lider kişi
kesinlikle güç korkusu yaşamaz buna rağmen yöneticiler veya idareciler ise
hiyerarşiden yanadırlar, çünkü bir hiyerarşi zinciri olmadıkça otorite
sağlamazlar. Lider karakterli insanlar ise bunun tam karşısında yatay
ilişkilere daha açıktırlar kendinden olma hissini verme konusuna önem verirler.
Yatay basık örgütleri geliştirmeye çalışırlar. Yönetici karakterler temas
kurmayı istemez direktif verirler, ama lider sürekli çalışmanın ve uygulamanın içinde
yer alır.
Not: Yukarıdaki döküm Prof Dr. Mehmet Barca'nın ders notlarından ortaya çıkmıştır.
İK Organizasyonu
Kurumların önemli birimlerinden
birisi olan İnsan Kaynakları departmanı dediğimizde, bu bölümlerde yalnızca bir
kişinin çalıştığı aklımıza gelir ve işe alım, ücretlendirme, performans
yönetimi, yetenek yönetimi gibi konuların tek bir kişi tarafından idare edildiğini
düşünürüz. Küçük ölçekli işletmelerde aslında bu kanı biraz doğrudur, ama büyük
kurumlara geçildiğinde İK kendi içerisinde bölümlere ayrılır. Genel açıdan
baktığımızda İK kurumlar içerisinde gerçekten önemli işlevi olan ve profesyonel
bir şekilde yönetilmesi gereken, değişik departmanların birleşmesiyle oluşan
koca bir alandır. Gelişen teknolojinin yanında İnsan Kaynakları işleyişi de bu
trende ayak uydurarak bir değişim içerisine girdi.
Küresel Organizasyonlar
Tek bir bölgeden yönetilen bu
organizasyonların mutlaka bir merkezleri vardır. Bu merkezler genellikle
kurumun kurulduğu yerde bulunur, ama zaman zaman ticari sebepler dolayısıyla başka bir noktaya da taşınabilir. Ana yönetim
kadroları ise bu merkezde bulunur. Bu merkezlere bağlı ana kollar vardır,
bunlar genelde kıta isimleriyle adlandırılırlar; Avrupa, Asya Pasifik, Güney Amerika
vb. Bu kollara bağlı da kimi müdürlükler, ülke yönetimleri ve iştirakler
bulunur. Bunların hepsi birlikte küresel bir organizasyonu meydana getirir. BU
kurumların hepsi merkeze rapor verir ve her birisinin ayrı İK Uzmanları vardır.
Uluslararası
Kuruluşlar ilk kurulduklarında
doğal olarak bölgesel olarak kurulur, büyür ve gelişirler. Daha sonra
yurt dışında bir müşteri bulunur ve müşteri bulunan ülkeye de hizmet sunmaya
başlar, expatlar görevlendirir. Bu Expatlar bazen ana vatandan başka bir ülkeye
giden kişiler olurlar.
Çok uluslu
Kurum Daha fazla büyür ve
dünyanın farklı ülkelerinde iştiraklerini oluşturur.Bu iştirakler büyüdükçe daha
fazla İK çalışanına ihtiyaç duyarlar. Çok uluslu şirketlerde İK birimleri
merkezin dışında tamamen otonom bir yönetilir. Merkezin yöntemlerine
kendilerini uydurma zorunda hissetmezler. Merkezden bağımsız olarak, kendi işe
alım yöntemleri, performans yönetimleri vb vardır. Bu bütün şirketler ve bağlı
bulundukları yönetimlerde böyledir. O ülkedeki mevcut tüm farklılıklar İK
işleyişine yansıtılır, çünkü ülkelerin çalışma şekiller kanunlarına, ülkenin
durumu ve coğrafyası gibi parametreler altında değişiklik gösterir.
Küresel kurumlarda yurt dışı
yoktur, dünya tek bir piyasa olarak görülür. Küresel integrasyonu sağlamak
açısından kendisini tek bir kurum olarak görür.
Yönetim konusunda merkeze bağlı
bu yönetim birimleriyle merkez arasında çalışma prensibine dayalı farklılıklar
baş gösterir. Örneğin, üretim kısmına alınacak bir çalışan mutlaka bölge
yönetimi tarafından değerlendirilmelidir bu noktada İK’nın yapacağı ise aday için
ilana çıkmak, uygun adayları tespit etmek ve bu listedeki isimlerle yöneticiler
arasında bir bağlantı kurmak ve onlara görüşme imkanı sağlamaktır. Peki Kıdemli
çalışanların maaşları çalışılan bölge mi yoksa merkez tarafından mı belirlenir?
Ana merkez tarafından belirlenir
Transnasyonal
Yönetim bazında bazı farklılıklar
vardır yani yapılanlar ne tam anlamıyla küresel ne de yereldir. Hangisi
şirketin işine geliyorsa o uygulanır.
Küresel integrasyon ve yerel
farklılık arasında bir çatışmanın olduğu gayet açıktır. Bu ikisi bir zıtlık
bildirmez aksine önemli olan ise bunları birleştirip o şekilde bir fayda
sağlamaktır. Transnasyonal yaklaşım ise kurumun çıkarlarına en uygun düşen
uygulamanın pratik edilmesine dayalıdır.
İK çalışanı ne yapar veya kurumun
daha çok hangi faaliyetine hizmette bulunur? İK Çalışanının görevleri temelde
üç önemli nokta bağlantı halindedir. Bunların ilki yönetimsel faaliyetlerdir; iş sözleşmesi hazırlar, iş ilanlarına çıkar,
adayları ön seçimden geçirir. Bunlar hepimizin bildiği tüm İK çalışanlarının
yaptığı günlük işlerdir, fakat görevleri bununla sınırlı değildir. Bunun
yanında İK çalışanları destekleyici (supportive) bir faaliyet içerisinde de yer
alırlar. Örneğin; kendisini yabancı dil konusunda eksik gören bir çalışan ilk
olarak nasıl bir eğitim alması gerektiği konusunu İK departmanıyla paylaşır
yada bir yönetici bünyesinde çalışan personelin işe sürekli sarhoş gelmesinin
çaresini İK ile birlikte arar. Bu İK departmanının destekleyici yanıdır. Aynı
zamanda İK departmanının danışman birim olarak da çalışır, örneğin; çalışan
anketleri, piyasa ücret araştırması yapar.
Geleneksel bir İK departmanında
çalışanlar çoğunlukla yönetim işlerini yapar ve biraz da destekleyici olarak
çalışırlar. Zaman zaman danışmanlık desteği veren bu çalışanlar nadiren
strateji noktasında bir çaba sarf ederler. Profesyonel olarak yürütülen bir İK
departmanında ise çalışanlar yönetim
işlerinin faaliyetlerinin büyük bir bölümünü kabul eder fakat tamamının bundan
meydana geldiği reddederler. Destek ve danışmanlık bölümlerinde de sıklıkla yer
alırlar. Strateji noktasında da önemli karar mekanizmalarında vizyon
geliştirmek üzere bulunurlar, çünkü günümüz İK yönetimde kurumun ticari
ilişkileri ve İK birlikte yürütülmesi gereken alanlardır. Bu yüzden İK
çalışanının taşıması gereken bazı özellikler vardır ve bunlarla takımın önemli
bir parçası olurlar;
Kibarlık; Genelde şirketlerin İK
bölümlerine baktığımız zaman çalışanların şirketin en kibar ve en anlayışlı
insanlardan meydana geldiklerini görürüz. İk çalışanı tüm çalışanların
sorunlarını usanmadan dinlemeyi seven kişilerdir.
Polislik; Şirketin tüm
kurallarının yerli yerinde uygulanıp uygulanmadığını kontrol eden kişidir aynı
zamanda İK çalışanı. Örneğin Performans değerlendirmede çalışan için
yorumlarını girmemiş bir yöneticiyi arayıp bunu gerçekleştirmesini rica ederler
veya işine son verilen bir çalışanın işten çıkarılırken şirket prosedürlerini
uyulup uyulmadığına bakarlar, uyulmuyorsa uyarırlar. Yani bir nevi polistirler.
Partner; Günümüz İK yönetiminde
İK uzmanlığı tanımı giderek kayboluyor ve yerini İK Ticari Partner (HR Business
Partner) tanımına bırakıyor. Bu noktada İK kurumun ticari faaliyetlerini de göz
ardı etmeden, vizyon geliştirerek İK yönetimini yürütür.
Oyuncu; Gelecekteki ürün
stratejileri hakkında karar veren İK yöneticisi, kurumun ticari faaliyetleri
hakkında da düşünür. Yani İK yöneticisi şirketin sadece işe alımlarıyla
ilgilenen bir çalışan değil aynı zaman da kurumun önemli bir oyuncusudur. Tabii
ki günümüzde bu şekilde bir İK yöneticisi bulmak oldukça zordur.
Dave Ulrich/ İK Rol Modeli
Dave Ulrich, İKY konusunda çok önemli eserler vermiş bir profesör, İK
departmanlarında hem stratejik hem de yönetim kanadında güçlü olmak gerektiğini
savunur. Yani her ikisini de doğru yapmalıyız, birinden birinde fazla önem
verip diğerini savsaklamamak gerektiğini vurgular. İk Yöneticisinin Kurumun
gelecek dönemlerinde ticari faaliyetlerini geliştirmesi için çalışıp aynı
zamanda gözlemlerde bulunması gerektiği konusunda hassasiyetle durur. İk
Yöneticisinin yönetimsel olan işe alım, sözleşme, ücretlendirme vb gibi yönetimsel olan konularda iyi olması
gerektiği gibi çevreyi ve piyasa koşullarını araştırmalı şirket için uygun olan
şartları yaratıp çalışanları kuruma bağlı hale getirmelidir der Ulrich.
Çalışanlarının motivasyonlarının yükseltilmesi konusunda İK Departmanının büyük
bir rolü olduğunu belirtir. İnsan kaynakları yönetiminde daha önce de
bahsettiğimiz üzere son yıllarda örneklerine pek de rastlamadığımız bir yönetim
metodu ve iş görevi çıktığını belirttik. İK Ticari Partneri (HR Business Partner).
İnsan Kaynakları Yönetim Birimleri
Çalışanın organizasyonda herhangi
bir sorunu olduğunda bunu paylaşacağı departman mutlaka İK olmalıdır ama bunu
direkt olarak yöneticiye sormadan önce izlemesi gereken bazı adımlar vardır. Bu
adımlar organizasyonda hem bir standardizasyon sağlayacak hem de İK üzerindeki
gereksiz yükü almış olacaktır. Peki nelerdir bu adımlar?
Intranet: Şirketlerin kendi
içerisinde oluşturdukları ağlar vardır, bu ağlar üzerinden çalışanlar
birbirleriyle seri ve kolay bir şekilde iletişime geçebilirler. Ayrıca ağ
üzerinde bulunan bölüm uzmanlarına da sorular sorabilirler. Gelişen
teknolojiyle birlikte çalışanları bilgilendirmek üzere kurulmuş bu önemi web
portallarında ayrıca şirket ile ilgili haberler de yer alır.
Sanal Asistan: Teknolojiden
bahsetmişken hızla büyüyen kurumların internet sitelerinde bu uygulamayı bulmak
da mümkündür. İnternet sitesinde belirli saatler de sizin soru ve cevaplarınıza
anında cevap yazabilecek bir asistan sizin İK ile iletişime geçmeden sorununuzu
çözebilir.
Online Servis: Bazı kurumlarda
çalışanlar internet üzerinden bu servis ile kendi bilgilerine erişebilir,
yöneticilerine notlar yazabilir, kendisine bağlı bulunduklarıyla iletişime
geçebilir ve iletişim adres ve telefonlarını kendi başlarına düzenleyebilirler.
Intranet, Sanal Asistan ve Online
Servis araçları çalışanın sorununa kendi kendi çözüm bulabilmesi açısından önemlidir.
Bunlar çözüme ulaşmanın %70’ni oluşturur. Yukarıdaki yollardan çalışan sorununa
çözüm bulamıyorsa, izlemesi gereken diğer adımlar;
Çağrı Merkezleri: Bilindiği üzere
kurumun kullanmış olduğu belli bir telefon numarası vardır ve bu numara
üzerinden çalışan gerekli aramayı gerçekleştirip, çağrı merkezi yetkilisine
sorup bilgi alır. İK departmanı için iletişime geçen kişi farklı bir ülkede de
yaşıyor olabilir. Eğer bu da çözüme ulaştırmazsa, ki buraya kadar mutlaka
çözüme ulaşılmıştır, çünkü toplamda %90’lık bir kısmını geride bırakmış
oluyoruz; çözüme ulaşmanın %20’lik kısmını da bu oluşturuyor,.
Geriye %5’i oluşturan İK
personeliyle diyaloğa geçme ve son olarak %5 İK direktörüyle yapılacak görüşme
kalır. Sonuç olarak kurumlar bunu bir standardizasyona oturtmak için böyle bir
iş sıralaması izlerler.
İK Yönetimi belirli işleri
standardizasyona oturtmak isterken, bazı noktalar bunun dışında kalıp adaya
özel olabilir. Örneğin adayın Performans Değerlendirmesi, yapılacak iş teklifi,
iş görüşmesi vb gibi konular tamamen adaya özeldir.
İK Organizasyon Modelinde Üç birim
Modern İK üç ana saç ayağı
üzerine kurulmuş bir yönetim şeklidir; HR Business Partner, Uzmanlık Merkezleri
ve Service Paylaşım Merkezleridir. İnsan kaynakları denildiği zaman aklımıza
kocaman bir idare sistemi gelmelidir, altında barındırdığı bir çok ana kol
vardır ve bu ana kolların hepsinin tek bir kişi tarafından gerçekleştirilmesinin
zor olduğunu belirtmiştik. HR Business Partner dediğimiz kişinin her konuda
genele bir fikri ve bilgisi vardır ama konunun profesyonel bir şekilde ele
alınması için mutlaka bir uzman tarafından ele alınması gerekir. Yetenek
yönetimi, Performans, ücretlendirme vb gibi konular Kurumların Uzmanlık
merkezleri tarafından yürütülür, bazen de Servis Paylaşım merkezlerinden destek
alınabilir. Bu uzmanlık merkezlerinde görev alan uzmanlar genellikle ana
merkezde bulunurlar. Ayrıca Kurumlar dış kaynaklardan, yani danışmanlık şirketlerinden de bu konularda hizmet
alırlar.
Dış kaynaklardan alınan hizmetin özellikleri
Odaklanma: Araba üreten bir
şirketi düşünelim, Bu şirket İK konusuna daha fazla önem vermek yerine satış ve
üretim konularında kendisini geliştirmek ve bu konularda yatırım yapmak
isteyebilir.O yüzden bazı İK işlerine odaklanmayı kendisi değil de, başka bir
kurumdan hizmet alarak sağlar.
Kalite: Dış bir partnerden
alacağınız bir İK hizmeti kendi
üreteceğinizden daha kaliteli olabilir, çünkü bu dış partner yardım alınacak
konu hakkında uzmandır ve onun tek işi budur. Bu konuda profesyonellerden
yardım daima kaliteli olacaktır. Ayrıca kurum içerisindeki İK departmanı da bu
dış partneri kendisine bir rakip olarak görecek ve daha fazla performans
sarf edecektir. Bu da verimi arttıracaktır.
Ücret: Ekonomik ölçekte diğer
rakiplerle yarışmak için şirketin tasarruflarının önemi büyüktür. Böyle
noktalarda şirketin kendi işi olmayan konularda dışarıdan yardım alarak sadece
ihtiyacı olduğu zaman ödeme yapar. İnsan Kaynaklarında uzmanlaştırma gerektiren bu işlerde
personel istihdam ederek daha fazla ve sürekli bir masrafa girmez.
Kaynakça:
Prof. Armin Trost ders notları http://www.armintrost.de/home.html
Değişim Yönetimi
Değişim bir kurumun ölçeğine, geçmişine ve
faaliyet gösterdiği sanayi koluna bakmazsın yaygın bir şekilde karşı karşıya
kaldığı önemli bir konudur.
Dünyamız hızlı bir şekilde değişiyor ve kurumlarda
buna ayak uydurarak değişmek zorundadırlar. Değişim konusuna gereken önemi
veren kurumlar bu işten gereken faydayı sağlarken, buna direnenler ise adeta
yaşam mücadelesi vermektedirler.
Değişim
yönetimi kelimesi günümüzde
kurumların en fazla kullandığı kelimelerden olmuştur. Buna rağmen, kurumların
değişimi nasıl yönettiği(nasıl başarı yakaladığı) işi doğasına, değişime ve
buna dahil olanlara bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Önemli bir diğer
noktası ise insanların bu değişim sürecini nasıl anlayıp benimsedikleriyle
ilgilidir.
Organizasyonel değişimleri anlamak için önemli bir
model Kurt Lewin tarafından gerçekleştirildi ve günümüzde, geçerliliğini
korumaktadır. Geliştirdiği model Çözme(Unfreeze)-
Değişim(Change)- Dondurma(Refreeze) olarak 3 aşamalı bir bir
işlemden oluşur. Sosyal bilimci olduğu kadar iyi bir fizikçi olarak da tanınan Lewin organizasyonel değişimi buz
kütlesinin yapısının değişimiyle açıklamıştır.
Lewin Modeli’ni anlamak
Eğer elinizde bir buz küpü var ve siz bunu huni
şeklinde bir buza dönüştürmek istiyorsunuz. Ne yapmanız gerekir? İlk olarak
buzu eritmeniz gerekir ki üzerinde bir değişiklik yapabilesiniz(çözme). Sonra
eriyen suyu oluşturmak istediğiniz kalıba sokar(değişim). Ve son olarak oluşan
bu kalıbın donmasını beklersiniz(dondurma).
Değişimin birbirinden farklı aşamalardan
oluştuğunun farkına vararak bakılırsa, geçiş için nasıl bir plan yapılması
gerektiği rahatlıkla ortaya konulabilir. Büyük bir çoğunlukla, insanlar
değişime tamamen gözleri kapalı gidiyorlar ve bu da daha fazla karmaşa ve kaos
getiriyor.
Değişim sürecine başlamadan önce mutlaka değişimin
neden gerekli olduğunu anlamaya gerekir. Lewin’in de dediği, “Değişim için
gerekli motivasyon, değişim sürecine başlanılmadan önce yaratılmalıdır.” Bu
değişim başlangıcı olan çözme işlemidir.
Çözme(Unfreeze)
Değişim ilk safhası yeni bir işletim yolu inşa
etmeden önce mevcut statükonun yok edilmesinin dahil olduğu, organizasyonu
değişimin gerekli olduğunun kabulüne hazırlamayı içerir. Anahtar nokta ise mevcut gidişatın neden devam
ettirilemeyeceği içeren zorlayıcı mesajı geliştirmektir. Bunun en kolay yolu
değişime dahil olacaklara bazı somut veriler göstermektir; düşen satış
gelirleri, zayıf finansal sonuçlar, kaybedilen müşteri memnuniyeti, anketler vb
gibi. Bu şekilde gösterildiğinde büyük olasılıkla bütün paydaşlar değişimi
kabul edecektir.
Kurumu değişime başarılı bir şekilde hazırlamak
için, organizasyonun tam merkez noktasını hedef almanız gerekir; insanları oluşturan
inançları, değerleri, davranışları ve alışkanlıklarıyla mücadele etmeniz
gerekir. Bina ile bir benzerlik kurabiliriz; binanın mevcut dayanağını üzerine
iyi araştırma yapmak ve hazırlanmak gerekir, bina üzerine yıkılacak yeni
katları desteklemeyebilir; eğer bu hazırlık yapılmazsa binanın tamamı çökme
riski taşır.
Değişimin bu süreci genellikle en zor ve en
stresli olan bölümüdür. Değişime dahil olacak tüm paydaşları ve değişecek olan
sistemi dengede tutmanız gerekir. Yaptıklarınız bazen insanlar da ters tepkiler
oluşturabilir bu yüzden büyük sıkıntılar yaşanabilir, ama bu sürecin normal
işleyişinin bir göstergesidir.
Organizasyonu kendi merkezinin yeniden
incelenmesine zorlamakla, dönüşünde güçlü bir motivasyona sahip yeni bir
kararlılık inşa edecek, kontrol altına alınmış
bir kriz yaratmış olursunuz. Bu
motivasyon olmaksızın önemli bir
değişime sebebiyet verecek katılımı elde edemezsiniz.
Değişim (Change)
Çözme aşaması bir belirsizlik yaratırken, değişim
süreci ise insanların bu belirsizliklerini çözmeye başlayacakları ve bunun için
yeni yollar arayacağı bir süreçtir. İnsanlar harekete geçmeye inanacak ve
kendilerini yeni bir limana sürükleyecek yelkene yol açacaklar.
Çözme sürecinden değişim sürecine olan geçiş
kesinlikle bir gecede olup bitecek bir şey değildir; insanların yeni bir yola
girecek olmalarına olan bağlılıklarını oluşturmak ve değişime aktif bir şekilde katkı sunmaları
zaman alacaktır.
Değişikliği kabul etmek ve başarılı bir değişime
katkı sunmak için insanların bu değişimin kendilerine nasıl bir fayda
sağlayacağını anlamaları gerekir. Kimse değişimin sadece gerekli bir şey olduğu
ve sadece şirketin faydasına olacağını bilerek değişimde rol almak için sıraya
girmez. Bu değişim sürecinin yaygın gizli bir tehlikesidir. Ayrıca mevcut
durumdan faydalanan bazı insanlar değişimden büyük bir yara alacaklardır.
Bunların değişimin getireceği faydaları anlamaları uzun bir süre alabilir. Bu
durumları tahmin etmek ve iyi yönetmek gerekir.
Zaman ve iletişim, meydana gelecek değişimi
başarıya taşıyabilecek iki önemli faktördür. İnsanların bu değişimi anlamaları
için zamana ihtiyaçları vardır ve geçiş dönemi boyunca kuruma sıkıca bağlı
olduklarını hissetmeleri gerekir.
Dondurma (Refreeze)
Değişimler şekillenmeye başlayınca ve insanlar
yeni çalışma yollarını kanıksayınca. Kurum dondurma için hazır durumdadır. Dondurma süreci aynı zamanda insanlara ve
kurumlara değişimleri içselleştirmeleri için yardımcıdır. Yani bu şu demektir;
değişimlerin kurumsallaştırılması ve bundan sonra her iş gününde kullanıyor
olmasını dondurma süreci kesinleştirir. Bu yeni stabil durum sayesinde çalışanlar
da yeni iş üsluplarında kendilerini daha güvende ve rahat hissederler.
Değişen her dünyada yeni bir stabil durum duygusu
yaratma gerçeği sık sık sorgulanır hale gelmiştir. Değişim her kurum da olumlu bir
konu olarak gösterilse de, dondurma süreci önemini hala muhafaza etmektedir.
Değişim süreci olmazsa çalışanlar, işlerin nasıl yapılacağı veya hiç bir şeyin
tam kapasitede yerine getirilememesi gibi geçiş tuzaklarına yakalanırlar.
Dondurulmuş bir durumun yokluğunda bir sonraki değişim süreciyle baş etmek
oldukça zordur. Bundan önceki değişikliklerin benimsenmediği bir noktada insanları
yeni bir değişimin gerekliliğine ikna etmek imkansızdır. Değişim sadece değişim
için algılanacak ve gerekli olan motivasyon muhtemelen orada olmayacaktır.
Bu Sistemi kullanmak için Pratik Adımlar
Çözme
1.Neyin değiştirilmesi gerektiğine karar verin.
- Mevcut durumu anlayabilmek için organizasyonu inceleyin.
- Değişimin neden yapılması gerektiğini anlayın
2.Üst yönetimden güçlü bir destek aldığınıza emin
olun
- Kurum içerisinde önemli pozisyonlardaki çalışanlardan destek almak ve onların ne yapacaklarını tanımlamak için mutlaka bir iş paylaşımı analizi yapın.
- Konuyu kurumun en önemli meselelerinden birisi olarak ele alın.
3.Değişim için ihtiyaç yaratın.
- İnsanları değişimin kaçınılmaz olduğu konusundaki mesajlarla harekete geçirin.
- Kanıtlarla bu mesajını destelemek için vizyonunuzu ve stratejinizi kullanın.
- “Niçin” kelimesinin üzerinde durun.
4.Şüpheleri ve merakları anlayın ve yönetin
- Değişimi başlatmak için çalışanların meraklarını ve endişelerini dinleyin
Değişim
1.Sık sık iletişime geçin.
- Değişimin uygulaması ve planlaması için paydaşlarla sık sık iletişim içerisinde olun
- Faydalarını açıklayın.
- Değişimin herkesi tam olarak nasıl etkileyeceğini açıklayın.
- Gelecek olan değişime herkesi hazırlayın.
2.Dedikoduları bertaraf edin.
- Sorulara açık ve dürüst bir şekilde cevap verin.
- Sorunlarla anında ilgilenin.
3.Harekete geçilmesine izin verin.
- Çalışanların sürece dahil olmaları için onlara bir çok fırsatlar sunun.
- Her gün yönlendirme yapacak bölüm yöneticileriniz olsun.
4. İnsanları sürece dahil edin.
- Kısa süreli kazançlar üretmeye bakın, değişime motivasyon sağlamak için.
- Eğer gerekliyse dışsal paydaşlarla iletişim kurum( işçi dernekleri vb.)
Dondurma
1.Değişimi kurum kültürüne demirleyin.
- Değişimi neyin desteklediğini tanımlayın.
- Sürdürülebilir değişimin önündeki engelleri tanımlayın.
2.Değişimi sürdürülebilir kılacak yollar
geliştirin.
- Üst yönetimden destek alın.
- Ödüllendirme sistemi yaratın.
- Geri bildirim sistemi oluşturun.
3. Destek ve eğitimler programları sağlayın.
- Herkesi bilgilendirin ve destekleyin.
4. Başarıyı kutlayın!
Kaynakça:
http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1467-6486.2004.00463.x/pdf
http://www.mindtools.com/pages/article/newPPM_94.htm
Çalışan Anketi
Bir organizasyonda uzun süreli çalışmış olan herkesin
başından mutlaka iş yeriyle ilgili doldurulması gereken bir anket geçmiştir.
Daha önceleri Geri bildirim Anketi de deniliyordu. Şirketin organizasyon birimi
tarafından gerçekleştirilir ve insanları kurumun bir parçası olarak gelişime ve
değişime dahil etmeyi amaçlardı. Bu görev günümüzde İK departmanları tarafından
yürütülmektedir
Kaynakça:
*http://www.baltas-eksen.com/is-lideri-geribildirim-anketi.html
*http://www.tnsemployeesurveys.com/pulse-spot-surveys
*http://www.armintrost.de/home.html
Oluşum fikri aslında gayet basittir, çalışanlara bazı
alanlarda farklı sorular yöneltilir; “İşinden
memnun musun?” “Yönetimden memnun
musun?” ,“Çalışma ortamı motive edici
midir?” vb. gibi daha çok memnuniyeti ölçmeye çalışan sorular sorulur. Kurumların
önemli kurallarından birisi de çalışanlarını memnun etmektir, bu sebeple
müşteriler gibi çalışanlarında memnuniyeti bu gibi anketlerle araştırılır. Anketlerin
en kilit noktası ise çıkan sonuçları çalışanlarla paylaşıyor olmaktır, aksi
takdirde yapılan çalışma önemini büyük ölçüde yitirecektir.
Anketlerin ana fikri sadece yöneticileri değil çalışanları da
organizasyonun bir parçası yapmaktır. Gerçekleştirilme şekli ise günümüzde
artık daha çok mail yolu ile sağlanır, içerisinde anketin bulunduğu web sayfası
linki çalışanlara mail aracılığıyla gönderilir ve bu anketi doldurmaları
istenir. Sonra bu sonuçlar çalışanlarla paylaşılır ve onlardan geri bildirimler
alınarak değerlendirme yapılır. Kurumun eksik yönlerini nasıl pozitife çekeceği
konusunda karar verilir.
Nasıl bir anket olmalıdır?
Öncelikle amacımızı belirlemeliyiz; “anketin konusu ne olmalıdır?” sorusu ilk sorulacak soru olarak ortaya
çıkar. Anketler iş, yönetici, kariyer fırsatları, iletişim vb. gibi konular
üzerinde yoğunlaşabilir. Konuyu açık bir şekilde belirlersek anket içerisindeki
soruları da daha kolay belirleriz. Soruların her çalışan tarafından açık bir
şekilde anlaşılır olması gerekir. Her soruyu herkes anlamayabilir, o yüzden
çalışanların diline inip soruları terimlerden arındırmak lazım. Sonuçları sunmak için de istatistiki veriler
kullanılır, bu şekilde sonuçlar daha çabuk bir şekilde anlaşılır. Benchmarket
karşılaştırması yapılarak da sonuçlar paylaşılabilir. Ülkedeki genel sonuçlar
ile kurumun sonuçları karşılaştırılır. Bazı zamanlarda ise hiç bir
karşılaştırma yapmadan direk sonuca odaklanmak da yine bir başka sonuç inceleme
şekli olarak karşımıza çıkar.
Sonuçlar bir bakıma aslında anketin en önemli noktalarından
birisidir, yalnızca elde edilen çıktılar ile belirli değerlendirmeler yapılır.
Eğer bu sonuçlar yanlış okunursa, ne yapılacağı da bilinmez ve araştırma boşa
yapılmış olur. Bu noktada sonuçları doğru okumak gerekir, fakat herkes
sonuçları doğru okuyamaz. İstatistikleri
doğru okumak için oranın coğrafi, ekonomik, sosyal ve politik koşulları
hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Örneğin; Latin Amerika’da yaşayan
insanların bir çoğu daha fazla pozitif eğilimli oldukları için bunu cevaplarına
yansıtacaklardır. Aynı pozitivizmi Asya haklarından beklemek doğru
olmayacaktır. Bunlar anketin sonuçlarını doğrudan etkileyen dış etmenlerden
sadece birisidir. Sonuçları okumanın bir çok yolu vardır ama en önemlisi ise
şirketin geçmişte yaptığı aynı anketle yapılan karşılaştırmadır, çünkü şirket
bu şekilde geçen sürede ne kadarlık bir aşama kaydettiğinin farkına varır.
Takip Süreci
Anket sonuçlarının şirket çalışanlarıyla paylaşılmasının
önemli bir konu olduğunu söylemiştik. Bazı şirketler anket sonuçları olumsuz
olsa dahi çalışanlarıyla bu sonuçları paylaşır. Kurumda böyle bir kültürün
olması, çalışanlar içinde de kuruma güven duyulmasını sağlar, kurum
çalışanlarının saygısını kaybetmemiş olur. Ayrıca sonuçları kendisiyle
paylaşılmayan anketin bir dahaki sefere aynı çalışanlar tarafından özenli bir
şekilde doldurulması fazlaca iyimser olur. Anket sonuçları genelde yukarıdan
aşağı giden bir hiyerarşi izlenerek çalışanlarla paylaşılır, önce yönetim
kurulu ve yöneticiler daha sonra çalışanlar görürler. Bu anketlerin sonucunda
her birim ve her departman kendi dersin çıkarır ve ona göre ayrı ayrı
raporlarını hazırlar. Bu noktada şirketin ölçeğine göre ortaya birçok rapor
çıkabilir. Bütün çalışanlar bu raporlar sonucunda ortak bir eyleme geçirilir.
Anketler izole bir şekilde yapılmalıdır ve yapılmadan önce
de bir karar süreci olmalıdır.Bazı konular herkesi ilgilendirmeyebilir, her
seviyedeki çalışan tarafından aynı anketin cevaplandırılması her zaman gerek
duyulan bir araştırma olmayabilir.Anketlerin aslına hedeflerle bir ilişki
içerisinde olduğunu bilmek gerekir. Hedefleri anket sonuçlarını aldıktan sonra
koyarız veya revize ederiz. Bu hedeflere ulaşmak için de ileri de yine bir
anket yapar, sonuçlarını değerlendirir ve yeni hedefler belirleriz. Benchmarket
ile sonuçları karşılaştırmanın genel bir yaklaşım olduğunu söyledik, ama bunun
tamamen yeterli olduğunu söylemek doğru olmaz.
360 derece Yetkinlik Geri bildirim Anketi
360 derece Yetkinlik Geri bildirim Anketi, liderin
yöneticilik becerilerine ayna tutar. Bu ölçek aracılığıyla, yöneticiler
kendileri ve birlikte çalıştıkları kişiler (üstleri, eşitleri ve astları)
tarafından temel yöneticilik becerileri açısından 360° değerlendirilir.
Yöneticinin kendisini nasıl gördüğüyle başkalarının onu nasıl gördüğü arasında
ortaya çıkabilecek farklar, yöneticinin kendisini daha gerçekçi bir
perspektifte değerlendirmesine ve kendisini sorgulamasına imkan verir.
Yararları
Yönetici temel
yöneticilik becerileri açısından kendini değerlendirir.
Birlikte çalıştığı
çeşitli kademelerdeki kişiler tarafından nasıl görüldüğüne ilişkin geri bildirim
alır.
Kendini daha
gerçekçi tanıma ve güçlü yanları ile geliştirmesi gereken yanlarını görme
imkanı bulur.
Geliştirmesi
gereken yanlarına ilişkin bir gelişme planı oluşturur.
Katılması gereken
eğitim programlarını ihtiyaçları doğrultusunda değerlendirerek kazanımlarını
artırır.
Ekibiyle olan
iletişim ve iş birliğini geliştirir.
Değerlendirilen
birey üzerinde olumsuz etki yaratmaz, kişilik haklarına karşı duyarlıdır.
Raporlandırma ve uygulama özellikleri
Türkiye'nin her
yerinden internet üzerinde uygulama ve değerlendirme kolaylığı verir.
Toplu
uygulamalarda kâğıt-kalem uygulaması kolaylığı sunar.
15- 20 dakikada
tamamlanma imkanı
Doldurulduğu anda
raporlama imkanı
Kurum
yetkinliklerine özel hazırlanma imkanı
Uygulama alanları
İş liderleri
değerlendirme programları
Yönetici gelişim
programları
Nabız yoklama anketi
Kurumlarda Nabız
yoklama anketi kurumun kültürünün, ikliminin ve çalışanlarının iyi olmalarını
tarif etmek veya araştırmak için yapılan bir ankettir. Bu tarz anketler bir
kurumda veya bir iş grubunda çalışan işçilerin vaziyetlerini ölçmek için
kullanılır. Limitli sayıda soru sorulur veya sınırlı sayıda çalışandan alınan
bilgiler toplanır. Amaç tek bir istatistik oluşturmaktır ve oluşan
organizasyonel eğilimi takip etmektir.Yönetim kuruluna bildirilir sonuçlar,
çalışanlarla paylaşılmaz. Kurumun önündeki fırsatlar ve Yönetim Kurulunun
yorumları hakkındadır. Yılda 2 defa veya daha fazla yapılabilir, çünkü sadece
belirli sayıda seçilmiş çalışanlara sorular sorar.
Kaynakça:
*http://www.baltas-eksen.com/is-lideri-geribildirim-anketi.html
*http://www.tnsemployeesurveys.com/pulse-spot-surveys
*http://www.armintrost.de/home.html
Ben de yazar olmak istiyorum!
Eger sizler de blogumuzda yazar olmak ve İK Yönetimi hakkında yazılar yazmak istiyorsanız, yazdığınız yazıları ve mahlasınızı kocaoglubaris@hotmail.com adresine e-mail gönderin. Yayınlayalım.